Üç bilinmeyenli denklemimiz.. X,Y,Z kuşağı çatışmasıyla yaşıyoruz. Her kuşak kendini, farklı zamanlarda yetiştiren ve diğer insanlardan ayıran ortak değerleri oluşturan; aile, sosyal medya, ekonomik, siyasi, sosyal olaylar ve kültür gibi çeşitli etkenlerden etkilemektedir. Alt yapıları farklı, geldikleri zemin duyguları farklı.
X kuşağının zemin duygusu “yokluk, zorluk”. Felsefeleri; yaşamak için çalışmak. Bu kuşak, değişen dünya koşullarına yetişebilmek için büyük bir çaba harcamaktadır. Ancak bu çaba ve yarış bu kuşaktakiler üzerinde “yetişememek, çağa ayak uyduramamak” gibi bir izlenim yarattığı için kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Buna rağmen oldukça rekabetçi, iş motivasyonları yüksek ve otoriteye saygılılar.
Y kuşağı “talep, acele ve sosyalleşme” özellikleriyle biliniyor. Sabırsız, saygısız, tembel diye zaman zaman bu yakıştırmalarla karşı karşıya kalmasına rağmen, bu sıfatların arkasında güçlü yönleri de herkesçe bilinen gerçeklerden tabi ki. Hayatın kurallarını önce ki kuşaklar yazdı fakat Y kuşağı değiştiriyor. Dijital medyanın cazibesiyle büyüyen ilk kuşak olma özelliğine sahip Y kuşağı; değişimle beraber yaşayıp medya ve dijital teknolojilerle büyüyor.
Z kuşağında ise “dönüşüm ve sınırsız teknoloji” yer alıyor. Adeta teknolojinin içine doğan bu nesil her daim online. Sosyal medya da çok fazla etkin olan bu kuşak, fiziksel anlamda kedini belli edemiyor. Şu anki klasik eğitim ortamları onların ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanıyor. İnteraktif bir öğrenme ortamı yaratmak bu kuşak için şart. Kuşaklar arası bu farkların sonuçlarında sadece gelişen teknoloji değil istek ve hayattan beklentilerinde de farklı olması yer alıyor.
Peki değişerek ilerleyen bu jenerasyonda, X Y Z kuşağın bu çatışması ülkemizin yüzde kaçını etkiliyor?
Kuşaklar konumuz çok popüler, raflarda yer alan bir başlık evet. Fakat;
Konu işsizlik ve hatta genç işsizliğe geldiğinde, kuşak tartışmalarının bu önemli gündemin önüne geçtiğini görüyoruz.
Ellen tutulur verilerle gitmek gerekirse. TÜİK’e göre : Ağustos 2015 İşsizlik oranı %10,1 – Genç işsiz oranı %20 seviyesinde gerçekleşti.
(http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=18643 )
TÜİK verilerinden hareketle; küresel bir sorun olarak görülen işsizliğin sonuçlarından en çok etkilenen kesim gençlerdir yani Y kuşağı. Genç işsizliğinin önde gelen nedenleri arasında; genç olarak kabul edilen 15–24 yaş aralığının; eğitime katılımının artması, yeni işler yaratılamaması, işverenin yeni mezundan tecrübe beklentisi, gençlerin özelliklerinin işgücü piyasasının ihtiyaçlarına cevap verememesi yani eğitim sistemi sorunu yer alıyor. Türkiye’de, 2023 yılına kadar artacak olan çalışma çağındaki nüfusta daha büyük bir genç işsizliği ile karşılaşılması ve genç nüfusun sahip olduğu potansiyeldeki avantajın olumlu yönde kullanılamaması beşeri yönden sermaye kaybına neden olacaktır.
Peki, Genç İşsizliğin temelinde neler yatıyor, neler yapılmalı?
- Türkiye’de ki eğitim sisteminin yetersiz olduğu herkesçe bilinen gerçeklerden. Bunun sonucunda sektörde istenilen iş gücü niteliklerinin gençlerde olmamasını; eğitime ayrılan bütçenin yetersiz olması ve eğitimin merkeziyetçi ve ezberci sisteme dayanıyor olmasına bağlayabiliriz. En başta eğitim politikaları konusunda eksiğiz. Önce bunun tamamlanması lazım.
- Girişimcilik konusu; hem gençlere istihdam sağlamanın, hem de ekonomik büyümeyi gerçekleştirmenin bir aracı olarak bakıldığından fazlaca önem verilen başka bir gerçek. Buda işsizlik sorununu hafifletici bir yöntem, giderek desteklenmesi gerekiyor.
- Gençlerin iş gücüne katılmadan ve katıldıktan sonraki dönemlerinde aldıkları rehberlik ve danışmanlık faaliyetleri bu aşamalarda oldukça önem kazanıyor. Gençler yeterince bilgilendirilmediği için istihdam seçenekleri konusunda kararsız kalıyor. Türkiye’de rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin önemi yeni yeni anlaşılıyor. Bu yüzden gençlere psikolojik destek açısından bu konu eğitimin bir parçası olarak daha etkin devam ediyor olmalı.
Bu sorunlara kulak vermek hepimizin görevi. Genç işsizlik; kuşakları bu kadar etkiliyorken ve yeni nesil bu kadar verimliyken; bu sorunun kendiliğinden çözülemeyeceği ortada. Yeni “İstihdam Stratejileri” ile reformlar yaratarak; ülkemizin en büyük çıkmazlarından olan işsizlik sorununu konuşmaktan, yazmaktan artık bir adım daha ileri giderek harekete geçmeli “Gençlik İstihdam Ağı” oluşturmalıyız.
Ben hem bir Y kuşağı hem de yazmaya yeni başlayan biri olarak tavsiyelere dayanarak ilk adımımı bu yazıyla atıyorum. Gerçekleri bağıran sorunlarımızdan kaçarak değil üzerine giderek halledebileceğimiz bir nesil olalım. Çünkü “istihdama değer katmak”, geleceğimize “değer” katmak demektir.